Döviz kurlarındaki artışla birlikte rekor kıran kağıt fiyatları basın sektöründe derin bir krize neden olurken, hurda kağıt fiyatlarının baskı altına alınması da yayıncıların gelir kaybına uğramasına neden oluyor. TÜİK verilerine göre, 2021 yılında fiyatı en çok artan ürün yüzde 168 ile kağıt olurken, bu durum yayıncıları büyük bir baskı altına aldı. Artan hurda kağıt ithalatı yurtiçinde basın sektörünün önemli gelir kalemleri arasında yer alan hurda kağıt fiyatlarının gerilemesine neden oldu.
İthal hurda kağıtla piyasada fiyatların düşürülmesi, maliyet baskısı altında faaliyetlerine devam etmekte zorlanan küçükten büyüğe çok sayıda işletmeyi zora soktu. Hurda kağıtların önemli bir gelir kalemi olduğu yayınevleri ve gazeteler pahalıya aldıkları kağıdı, ucuza satmak zorunda kalıyorlar. Böylece kur baskısı, enerji başta olmak üzere maliyet artışlarıyla zor bir dönemden geçen sektör, önemli bir gelirini de kaybetmiş oldu.
Döviz krizinin vurduğu kağıt piyasasında kriz gittikçe büyüyor. İthal edilen kağıt, yazılı basın başta olmak üzere yayınevlerini de etkiledi.
Kâğıt sektörü kültürel ve endüstriyel kâğıt olarak ikiye ayrılıyor. Kitap, dergi, gazete, defter kâğıtlarına “Kültürel Kâğıt”; oluklu mukavva ambalaj, temizlik, kraft torba, karton gibi kâğıtlara da “Endüstriyel Kâğıt” deniliyor. İkisinin de hammaddesi selüloz yani ağaç ve bir de petrokimya ürünleridir.
Avrupa Birliği’nin resmi istatistik kurumu olan Eurostat’ın raporuna göre dünyada 2017 yılında 279 milyon ton kâğıt tüketilmiş. Bu tüketimin büyük bölümü endüstriyel kâğıtlardan oluşmaktadır. Türkiye günümüzde, tükettiği kâğıdın yarısından fazlasını ithal ediyor. Bütün bu tüketimle başa çıkabilmek için dünya ülkelerinin tamamı geri dönüşüme odaklanmış durumda ve bunu bir kurtuluş olarak görüyorlar.
Türkiye’deki kâğıt üretiminin, pazarın %97’sinin ihtiyaçlarına karşılık veremeyeceğine dikkat çeken Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk; Türkiye’de kitap kâğıdı üretilmediğini, tonu 750 avro olan kâğıt ederinin, bugünlerde 900 avroya fırladığını ifade ediyor. Bir kâğıda olan talep arttıkça bu eder daha da yükselecektir. Hal böyle olunca da yayıncılık sektörünün girdiği dar boğazda “kâğıt faktörünün” bir neden değil, sonuç olduğunu söyleyebiliriz.
Kâğıtta Dışa Bağımlılık
Kâğıt ürünleri ithalatı; kâğıt ve karton, kâğıt hamurundan, kâğıttan veya kartondan eşya kalemlerinden oluşuyor. Birleşmiş Milletler’in COMTRADE verilerine göre, Türkiye’nin ithal ettiği bu ürünler, 2017 yılı toplam ithalatının %1,2’sine karşılık geliyor. 2,81 milyar dolarlık bir pazardan bahsediyoruz. Kâğıt ithal ettiğimiz ülkeler sırasıyla; Almanya (%16), Finlandiya (%10), Çin (%9,8), İsveç (%8,3) ve ABD (%7,4).
Kağıt fabrikalarımızın özelleştirilmesi ve bunun ardından kapatılması da üretimi büyük ölçüde etkilemiş durumdadır. Geçtiğimiz günlerde ABD’ye, kâğıt ve kâğıt üretiminde kullanılan hammaddeler için %20 ila %50 arasında ek gümrük vergisi konması da ayrı bir sorun oluşturdu. Ancak sorun şu ki diğer ülkelerle de yine döviz üzerinden ticaret yapılıyor. Sadece döviz kuru yerinden oynatmakla kalmıyor, aynı zamanda medeniyetin ve kültürel değerlerin aracısı olan yayıncılık sektörünün ocağına da incir ağacı dikiyor. Sadece kültürel yayıncılık sektörü değil Resmi Gazete bile günümüzde, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanırken bundan böyle sadece dijital olarak yayımlanacak.
Çözüm Ne Olacak?
Sonuç olarak kâğıt üretiminde kendi hammaddemizi üretmediğimiz sürece basılı yayıncılığın, krizlere karşı kırılganlığının devam edeceği ortadadır. Ekonomik krizden çıkışın yolu ise bu topraklarda üretebileceğimiz her türlü hammaddeyi üretme yoluna girmekten geçiyor. Hammaddeyi dışarıdan alıp Türkiye’de ürüne dönüştürmek, sürdürülebilir bir ekonomi oluşturabilecek mi? Günümüz dijitalleşen dünyasının yanı sıra geleneksel yayıncılığında önemini yitirmemesi ve sektörde yerini koruyabilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak yayıncılık sektörünün kurtuluşunun sayfa/yayın/forma sayılarını düşürmek gibi “günü kurtarma” projeleri değil, yerli selüloz ve kâğıt fabrikalarının temellerini atmaktan geçtiğini söyleyebiliriz. O temeller atılmadıkça basılı yayıncılığın krizi nasıl çözüleceği merak edilmektedir.