Yeni bir şey söylemek çok zor belki, lakin bunu demek gerekliyse bu iş de bu köyün delisine düşer… Yani bana. O zaman buyrun diyelim bakalım sonunu düşünmeden, öylesine değil, ince ince araştırıp diyelim ve bakalım sektör ne diyecek…
Bildiğiniz gibi her ay ülkemizin değişik illerini gezip sektörü anbean izliyor, sonuçları sizlerle paylaşıyorum. Hatırlarsanız geçen yazımda sektörde özellikle toptancılarda mutsuzluğun olduğunu ve bu sorunlar çözülmez ise elinde özsermayesi olan kitlenin sektör dışı olma ihtimalinden bahsetmiştim.
Bunun ne kadar doğru olduğunu, geçen ay yaptığım gezilerde birebir görerek şahit oldum… Özsermayesi olan bu tür toptancıların bana anlattıklarını kısa ve basit özetle sizlere aktarmaya çalışayım. Bir toptancı şu an bankaya bir milyon lira koysa, sıfır riskle ay sonunda 15.000 TL kazanıyor. Bu milyonların çarpanını yaptığımızda, 5 milyonu olan bir toptancı bir yıl içinde (75.000 TL x 12 ayda) 900.000 TL kazanabiliyor. Yani hiç ete süte dokunmadan kazabildiği gibi, hiç bir risk de almasına gerek kalmıyor.
Şimdi diye bilirsiniz ki faiz haramdır. Doğru. Peki risklerin bu kadar yüksek olduğu bir ortamda bu toptancılar ne yapsın?
Alt bayii müşteriden aldığı çeki toptancıya veriyor. Toptancı riski alıp bunu fabrikaya veriyor. Çek patlayınca top toptancının kalesinde. Neden? Çünkü alt bayiiden alınacak bir teminat yok.
Peki bunu tamamen nakit yada kredi kartı ile yapmak mümkün mü? Cevap ‘hayır’.
Çünkü toplu işlerde bu miktarda kredi limiti olan müşteri yok… Pek tabii bu miktarda nakiti olan da yok. Yani risk toptancıların omuzunda.
‘Bu bilinen bir şey. Çözümün ne?’ der dediğinizi duyar gibiyim… Açıklıyorum sıkı durun!
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, bu anlatacağım çözüm ancak ve ancak büyük deposu olan ve özsermayesi olan toptancılar içindir. Diğer toptancılar için çözüm araştırmaya devam ediyorum.
Fabrikalar ürettikleri ürünleri belirledikleri firmaların depolarına indirirler. Bunlar o firmaların ya bölge ya da il bazında depolarıdır. Depolardan toptancı kira almaz ve içerdeki malın garantisini fabrikaya garanti eder, depodaki mal fabrikanın malıdır. Toptancı depodaki malları sattıkça, satılan miktar kadarını fabrika öder. Burada dikkat edilecek kısım depoya inen mallar fabrikanındır. Bu sebeple depodaki her ürünü her an fabrika izleyebileceği sistemi toptancının bilgisayar sistemine eklemelidir. Toptancı da bu malların her türlü garantisini fabrikaya vermelidir.
İyi de bu ne sağlar? Birinci olarak fabrika, katma değeri yüksek ürünleri bu depolara rahatça sevk eder. Toptancı da bu pahalı ama katma değeri yüksek malları hiçbir kaygı olmadan satışa rahatça sunar. İkinci olarak kışın da fabrikalar durmadan üretim yapar ve bunları bölge ya da illerdeki depolara sevk eder. Böylece yazın oluşan sıkışık üretim yerine, tüm yıla dağılan üretim yapabilirler. Bayiiler de neyi finanse edeceğini düşünmeye enerji harcamaktansa, ürünleri pazara daha fazla nasıl satacağına kanalize olurlar.
Buradaki dezavantaj nedir? Fabrikalar eğer piyasalardan gelen çekler ile dönüyorsa ve bunları bankaya teminat verip kredi kullanıyorsa sıkıntı olabilir. Lakin bunun da önünü açmak kolay. Şöyle ki, riski bölüşüp yapılacak bir akit ile riski paylaşılır, daha kıştan sektörde kampanya yaparak geleceğe dönük evraklar toplanır ve toplanan evrakın mal sevkinden sonraki kısmı toptancıya, ondan önceki riski de fabrikaya ait olur. Bu sistem ‘konsinye’ gibi gözükse de, esası var olan riski paylaşma mantığına evrilmektir. Toptancılar depolama riskini ve pazarlama ile dağıtım ayağını yapar, fabrikalar da üretim ve finansman ile kampanyalar ayağını yapar. Burada risklerin yüksekliği ile maddi yüklerin eşdeğer birim rakamları üzerinden kazanç pastasının yeniden düzenlenmesi esastır.
Bu etap eğer hayata geçerse ikinci etabın hayatı geçmesi çok daha rahat olacaktır.
Evet şimdi bi’ deli kuyuya bi’ taş attı… Bakalım kırk akıllı çıkarabilecek mi?..
Bu aylık da bu kadar. Kasım sayısında görüşmek üzere.
Fikret DEMİR
- KÖY