1950-1953 yılları arasında yaşanan Kore Savaşı’ndan sonra dünyanın en fakir ülkeleri içinde yer alırken, girdiği güçlü kalkınma süreciyle küresel ekonominin başat aktörlerinden biri haline gelen Güney Kore, bugün nominal olarak dünyanın 11. büyük ve satınalma gücü paritesi bakımından 13. büyük ekonomisi olduğu gibi en fazla ihracat yapan 7’nci ülkesi konumunda bulunuyor. Savaşın küllerinden yükselip “Asya’nın Dört Kaplanı”ndan biri olarak dünya ekonomi literatürüne imza atan, Türkiye’nin Uzakdoğu’da güçlenen iş birlikçisi Güney Kore’nin 2023 yılı hedefinde dünyanın en büyük 10 ekonomisi içinde olmak yer alıyor.
Doğu Asya’da Kore Yarımadası’nın güneyinde kalan Güney Kore, son 60 yılda ekonomisindeki değişim ile gelişmekte olan ülkelere örnek olacak, parmakla gösterilen bir azme ve başarıya imza atmış bir ülke. Nominal olarak dünyanın 11. büyük ve satınalma gücü paritesi bakımından 13. büyük ekonomisi olan Güney Kore ekonomisi, Asya’nın ise dördüncü büyük ekonomisi durumunda. Kendisi ile aynı ekonomik gelişmeyi sağlamış olan Tayvan, Singapur ve Hong Kong ile birlikte Asya Kaplanları olarak anılan Güney Kore’nin ekonomisine chaebol denilen aile konglomeratları hakim. Fakir ve gelişmekte olan bir ülke iken bugünlere gelişinde en büyük etkinin temelinde ise Han Nehri Mucizesi ile yaşadığı büyük ekonomik kalkınma hamlesi yer alıyor.
1950’de başlayan ve Soğuk Savaş döneminin en önemli askeri çatışmalarından olan Kore Savaşı’ndan sonra gösterdiği ekonomik performans ile dünyanın en büyük ekonomileri arasına girmeyi başaran ülke, ekonomik gelişimiyle dünya çapında hatırı sayılır büyük markalar ve şirketlerin de çıkış noktası oldu. Son 40 yılda Samsung ve Hyundai gibi markalar çıkaran Güney Kore, bugün dünyanın önemli otomobil ve elektronik eşya ihracatçılarından biri konumunda. Öyle ki en son İngiliz araştırma kuruluşu BrandFinance’ın 2018 yılı en değerli markalar araştırmasının sonuçlarına göre, marka değerini geçen yıla göre 39 oranında artıran Samsung, dünyanın en değerli 4. markası olma başarısını elinde tutuyor. Bilişim ve İletişim Teknolojileri (BİT) alanında Samsung dışında LG, otomotivde Hyundai Motor, çelikte Posco gibi Kore menşeli birçok global lider marka var. Dünya otomobil üretiminde ilk 5’te olan Kore’nin markası Hyundai ise 5’incilikten 4’üncülüğe terfi etmek üzere. Güney Kore bunu birkaç noktayı hayata geçirerek başardı. Şirketleri, işin felsefesine inanan CEO’lara teslim etti. Dünyadan mühendisler getirdi. Ar-Ge’ye yatırım yaptı. Eğitimde sessiz bir devrim gerçekleştirdi. Üniversiteleri sanayi ile entegre etti. Sadece teknoloji öğrenmedi, teknolojiyi de geliştirdi.
Öte yandan bir dönemin taklit üreticisi olan Güney Kore, bugün dünyanın en ‘icatçı’ en ‘yenilikçi’ ülkelerinden biri oldu. Teknolojiden tekstile kadar büyük miktarlarda seri üretimin yapıldığı ‘korsan cenneti” ülke, şimdi ise Amerikan Patent Bürosu tarafından verilen patentlerin sayısı bakımından en üstte yer alan beş ülkeden biri…
İşgal ve savaşlara sahne oldu
Yüksek teknolojiyle geleneği çok iyi harmanlamayı başaran Uzakdoğu ülkesi Kore’nin tarihi, M.Ö. 3000 yılına kadar uzanıyor. 7. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar değişik hanedanların idaresi altında bağımsız olarak yaşayan ülke, 1910 yılında Japonlar tarafından işgal edilerek koloni haline getirildi. Bu durum, 1945 yılına kadar sürdü. İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın yenilmesinden sonra Güney Kore’yi ABD, Kuzey Kore’yi de Rusya işgal etti. Böylelikle kuzeyde komünist rejim, güneyde demokratik rejim 1948 yılında kurulmuş oldu.
25 Haziran 1950’de Rus subaylarının kumandasındaki Kuzey Kore birlikleri, yarımadanın tamamına komünizmi kabul ettirmek için Güney Kore’ye saldırıp istila etti. Sovyetler Birliği ve Çin, Kuzey Kore’yi her anlamda destekledi. Bu da Kore Savaşı’nın kıvılcımlanmasına neden oldu. BM’nin Güney Kore’nin kurtarılmasına karar vererek, bölgeye askerlerini gönderirken, bu orduya bir tugayla katılan Türkiye, işgalci komünist birliklerin Güney Kore’den çıkarılmasında büyük başarı gösterdi.
Kore savaşı en az 2.5 milyon insan hayatını kaybetmesi neticesinde, hem güneyde hem kuzeyde gördüğü büyük kayıplardan sonra bir çıkmaza girdi. Yapılan görüşmeler neticesinde 27 Temmuz 1953’te ateşkes sağlandı; ama bu ateşkes hiçbir zaman Güney Kore ve Kuzey Kore tarafından imzalanmadı. Böylece yarımada iki ülke arasındaki orijinal sınır yakınlarında askerden arındırılmış bölge adında ikiye bölündü. Barış antlaşması iki devlet arasında imzalanmadı. Bu teknik olarak iki ülkenin bugünde hâlâ savaş halinde bulunduklarını gösteriyor. Hatta öyle ki Güney Kore ile Kuzey Kore, son yıllarda füze denemeleri üzerine aralarında yaşadıkları gerginlikle gündeme geliyor.
Savaş sonrası büyüme…
Kore Savaşı’nın neden olduğu yıkımın da etkisiyle 1953 yılında dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Güney Kore’nin ekonomisi savaş sonrası önemli ölçüde büyüdü ve gelişmiş bir ekonomiye ve tam demokrasiye sahip oldu. 1953’te savaştan çıktığında açlıkla, yoksullukla boğuşan ve Amerika’nın öncülük ettiği 39 ülkenin topladığı yardımlarla hayata tutunan Güney Kore bugün, dünyanın en büyük ekonomileri arasında.
Güney Kore mucizesinin temelleri 1960’ta darbe ile iktidara gelen ve şu andaki devlet başkanı Park Geyun-Hye’nın babası olan Park Jung-Hee tarafından atıldı. 1962’de Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın uygulanmaya başlamasıyla ülke her yıl ortalama yüzde 10 büyüdü. 1965 yılında Japonya ile ilişkilerin normalleşmesi, yine 1960’ların ortalarında gerçekleştirilen mali reformlar, Vietnam Savaşı boyunca ABD ordusuna malzeme sağlanması, 1970’lerde Orta Doğu’da görülen büyük çaplı inşaat hamlesinden alınan pay ile desteklenen hızlı ekonomik büyüme sonucunda, Güney Kore 1986 yılında kendi dinamizmiyle büyüme patikasına girmiş oldu. 1960’lı yılların başında, Güney Kore’nin kişi başına geliri, 80 dolar düzeyindeyken 1990’a gelindiğinde kişi başına 10 bin dolar olan orta gelir düzeyine ulaştı. 1987-97 arasında Güney Kore ekonomisi 2,5 kat büyüdü. Büyüme hızı 1999-2006 arasında yıllık ortalama yüzde 4,6 artan kişi başına GSYİH, 2006 yılı itibarıyla 17 bin doları aştı.
Mucizenin anahtarı Ar-Ge’de
Peki, Güney Kore orta gelir tuzağını aşarak nasıl bir başarı sağladı? Mucize, Güney Kore’nin yüksek teknolojiye yönelmesiyle ve araştırma ve geliştirme yatırımlarıyla oldu. Petrol üretemeyen Güney Kore, ithal petrolü rafine edip petrol ürünleri ihraç eden bir ülkeye dönüştü. Madenleri Kuzey’de kalan Güney Kore, cevher ithal edip çelik ürünleri ihraç etmeye başladı. Gemi sektöründe Çin’le yarışıp liderliği ele geçirdi.
Öte yandan sanayi tek bir merkezde toplandı. Sejong City, ülkenin sanayi başkenti olarak kurgulandı ve hayata geçirildi. Ekonomi ve sanayi ile ilgili devlet yöneticileri bu kentte toplandı. Kore’yi Kore yapan küresel şirketlerin üretim ve Ar-Ge merkezleri de bu şehirde konuşlandı. Güney Kore’nin Ar-Ge’ye yaptığı toplam yatırım 60 milyar doları aştı. Güney Kore’nin sıçrama yapmasını sağlayan projelerden bir diğeri de bilişim teknolojilerinin toparlandığı ve Amerika’daki Silikon Vadisi’ne alternatif haline gelen IT Vadisi. Üniversitelerin ve küresel şirketlerin yatırımlarıyla, yarı iletkenler konusunda Güney Kore ABD’yi sollamış durumda.
2018’de kişi başına düşen gelir 30 bin doları aşacak
Güney Kore ekonomisi son üç yılın en yüksek büyüme oranına ulaşarak 2017 yılında yüzde 3,1 oranında büyüme performansı sergiledi. 2018 yılı için ise Kore Merkez Bankası ihracattaki artış nedeniyle yüzde 3’lük bir büyümeyi öngördüğünü açıkladı. Uzmanlarca 2017 yılında yaşanan iç politik sorunların aşılmasının, 2018 yılı büyüme performansına olumlu yansıyacağına yönelik değerlendirmeler yapılmakta. Uluslararası Para Fonu (IMF) da Güney Kore’nin büyüme beklentisini revize ederek 2018 büyüme oranını yüzde 2,8’den yüzde 3’e çıkarttı. OECD raporuna göre de küresel ekonomideki iyileşme destekli, asgari ücret ve gelir artışı kaynaklı olarak Güney Kore ekonomisi 2018 ve 2019 yıllarında da yüzde 3 oranında büyüyecek.
Öte yandan Güney Kore’de kişi başına düşen milli gelir artıyor. Güney Kore’de kişi başına düşen milli gelirin 2018 yılında 30 bin doların üstüne çıkması öngörülüyor. Güney Kore Strateji ve Maliye Bakanlığı’nca yapılan açıklamaya göre, kişi başına düşen milli gelir 2018 yılında bir kez daha artış göstererek 30 bin 353 dolar olacak. Eğer hükümetin öngörüsü gerçekleşirse, Güney Kore 20 bin dolar sınırını aştıktan tam 12 yıl sonra, 30 bin dolar sınırına ulaşmış olacak.
Elektronik sanayi, büyümenin itici gücü oldu
Gelişmiş ülke statüsüne sahip olan ülkedeki yaşam standartları oldukça yüksek. Ekonomisi ihracata dayalı olan ve 2017 yılında gayri safi yurt içi hasılanın yarısının kaynağını ihracattan karşılayan ülkede, özellikle elektronik endüstrisi, otomotiv endüstrisi, gemi yapımı, makine endüstrisi, petrokimya ve robotik gibi sektörlerde üretim güçlü.
Dünyanın en büyük yarı iletken üreticisi olan Güney Kore’de 1970’lerden beri istikrarlı bir şekilde gelişen elektronik sanayi, büyümenin itici gücü oldu. Aynı zamanda ulaştırma ve taşımacılık araçları ile metal ürünleri gibi imalat alanlarında da dünya çapında bir ölçeğe ulaşıldı. Günümüzde dünya ekonomisinin ağırlık noktasının batıdan doğuya, ABD ile Avrupa’dan Asya’ya kaymasının bir sonucu olarak küresel imalat yapısal değişme uğradı ve Asya ülkeleri “dünyanın fabrikası” konumuna geldi. Güney Kore’nin bunun içinde yer alması ülkenin ekonomik büyümesine katkıda bulundu ve birçok Asya ülkesi gibi ara mamul ve parça temininde ithalata bağımlı iken kendi yerel içeriğini üretmekte de başarı gösterdi. Yine çoğu Asya ülkesinden farklı olarak Güney Kore, başta çelik olmak üzere endüstri için ihtiyaç duyduğu ham maddeyi de kendi kaynaklarından karşılayabilir duruma geldi.
Güney Kore’nin kalkınma sürecinin temel unsurlarından birisi de teknolojiye verilen önemden kaynaklanıyor. Bugün Güney Kore yönetimi, “yaratıcı ekonomiye” geçiş için çaba sarf ediyor. Yaratıcı ekonomi, “bilim ve teknolojinin sanayi ile birleşmesi, eskiden engel teşkil eden sınırların yaratıcılıkla aşılması” olarak tanımlanıyor ve bu kapsamda özellikle bilişim teknolojileri alanında olmak üzere inovasyona ve araştırma geliştirme çalışmalarına ağırlık veriliyor. Bu da Güney Kore’yi bugün dünyada dijital ekonominin öncülerinden birisi yapıyor. İhracatı Türkiye’nin 2023 hedefi olan 500 milyar dolara dayanan Güney Kore’de bu rakamın dörtte birinden fazlası ileri teknolojik ürünlerinden oluşuyor.
2016’da dış ticareti 900 milyar doları aştı
Ekonomisini dış kaynaklı kırılganlıklara daha dayanıklı hale getirmek için ihracata bağımlılığını azaltıp, iç tüketim ve daha yüksek katma değerli üretime doğru yönelmeyi amaçlayan Güney Kore, 2016 yılında 495,4 milyar dolar ihracat ve 406,2 milyar dolar ithalat olmak üzere toplam 901,6 milyar dolarlık dış ticarete imza attı. Başlıca ihracat pazarı olan ve yıllık ihracatının yaklaşık dörtte birine tekabül eden Çin’de yaşanmakta olan ekonomik büyümenin hız kesme süreci, Güney Kore’nin ihracatında son yıllarda bir nebze yavaşlamaya neden oluyor. Ancak buna rağmen Kore Uluslararası Ticaret Kurumu’na yapılan açıklamaya göre, 2017 yılındaki 573,7 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiren Güney Kore’de 2018’in ilk aylarında artış gösteriyor. Güney Kore Ticaret, Sanayi ve Enerji Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, ülkenin Ocak ayında gerçekleştirdiği ihracat geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 22,2 artış göstererek 49 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bakanlıkça yapılan açıklamada ihracattaki artışın nedeni olarak, dünya ekonomisindeki toparlanma kaynaklı imalat sanayindeki iyileşme gösterildi. Aynı dönemde Güney Kore’nin ithalatı da yüzde 20,9 oranında artış göstererek, 45,5 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Türkiye sattığı 1 dolarlık mal karşılığı 12 dolarlık mal alıyor
Türkiye, Güney Kore’yi 11 Ağustos 1949’da tanıdı. İki ülke arasındaki ilişkilerin sağlam ve olumlu bir temele sahip olmasının bir nedeni, Türkiye’nin 1950 Kore Savaşı sırasında Yarımadaya asker göndermesi ve çok sayıda şehit vermesi olarak görülebilir. Güçlü bir dostluk temelinde kurulan ilişkiler düzenli siyasi diyalogla sürdürülüyor.
Türkiye’nin Güney Kore ile olan ticari ve ekonomik ilişkileri, her iki ülkenin ekonomik kalkınma sürecine paralel bir gelişme kaydediyor. Bu ilişkilerin ağırlık noktasını günümüzde Güney Kore’nin, Türkiye’deki yatırımları oluşturuyor. Güney Kore Ankara Büyükelçisi Yun Soo Cho’nun Temmuz 2017’de yaptığı bir açıklamaya göre, Güney Kore’nin Türkiye’de toplam 2,4 milyar dolarlık bir yatırımı var ve bu yatırımın 700 milyon dolarlık yatırımı 2016 yılı içinde gerçekleşti. Diğer yandan Ekonomi Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de 30 Haziran 2017 itibariyle 326 Güney Kore sermayeli firma bulunuyor. Bu arada Yine Merkez Bankası verilerine göre Türklerin Güney Kore’deki doğrudan yatırımları ise 40 milyon dolar seviyesinde.
Yatırım ilişkilerindeki bu tabloya karşılık ticaret ilişkilerinde Türkiye aleyhine dengesiz bir durum söz konusu. Türkiye’nin Güney Kore ile ticareti 2000’li yılların başında ivme kazandı, ancak bu durumun sonucunda ticaret açığımızda giderek artış oldu. Türkiye’nin ihracatı kısıtlı bir seviyede artış gösterirken, ithalatta daha büyük artışlar görüldü. 2016 yılında Türkiye, Güney Kore’ye 519 milyon dolarlık ihracat yaptı, buna karşılık bu ülkeden 6,4 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirdi. Başka bir deyişle Türkiye, Güney Kore’ye sattığı her 1 dolarlık mal karşılığı bu ülkeden 12 dolarlık mal satın alıyor.
STA ile ticaret hacminde hedef, 10 milyar dolar
Türkiye ile Güney Kore arasında 1 Ağustos 2012 tarihinde imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması (STA), 1 Mayıs 2013 itibariyle yürürlüğe girdi. Bu anlaşma sayesinde ticaret hacminin 10 milyar doların üzerine çıkması ve ticaret hacminde dengeye doğru gidişin başlaması amaçlanıyordu. Anlaşma kapsamında yürürlük tarihi itibariyle Türkiye tarafında tarife satırlarının yüzde 65’inde, Güney Kore tarafında ise tarife satırlarının yüzde 80’inde liberalizasyon sağlandı ve 1 Ocak 2023 tarihine kadar tüm tarife satırlarının yüzde 90’ında liberalizasyon sağlanacak.
STA’nın imzalandığı tarihten sonra, Türkiye’nin Güney Kore’ye ihracatı 2014 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2,3, 2015 yılında yüzde 20,9 arttı, 2016 yılında ise yüzde 8,7 oranında azaldı. STA’nın etkilerinin sürekli olabilmesi için Türk ihracatçısının Güney Kore’ye daha etkin ve daha uzun vadeli bir vizyon içinde bakmaya başlaması gerekiyor.
Türkiye ile Güney Kore arasında Nükleer İşbirliği Anlaşması imzalandı
Onlarca yıldır siyasi ve ekonomik işbirliklerine imza atmış olan Türkiye ve Güney Kore, en son nükleer alanında güçlerini birleştirdi. Nükleer enerji üretiminde dünya 5’incisi Güney Kore’nin bu alandaki en önemli derneği olan Kore Uluslararası İşbirliği Nükleer Derneği (KNA) ile Nükleer Mühendisler Derneği (NMD) 6 Mart 2018 tarihinde 5. Uluslararası Nükleer Santraller Zirvesi ve Fuarı’nda Uzlaşı Belgesi imzaladı.
Kendi santralini ihraç edebilme kapasitesine sahip nadir ülkelerden biri olan Güney Kore ile yapılan iş birliğinin kapsamında; insan kaynakları, nükleer politika geliştirme, nükleer tedarik zincirinde iki ülkenin firmalarının birbirine destek olması, lokalizasyon ve teknoloji transferi gibi başlıklar yer alıyor. Uzlaşı belgesine göre; NMD ve KNA Türkiye ve Güney Kore’deki proje ve fırsatlarla ilgili birlikte çalışmalar yürütecek. İki derneğe üye şirket ve uzmanlara yönelik Türkiye ve Güney Kore’de seminerler düzenlenecek. Anlaşma doğrultusunda, iki ülke arasındaki iş birliğini güçlendirmek için nükleer endüstrisi alanındaki uzmanların bilgi alışverişi yapması da sağlanacak. Güney Kore ve Türkiye hedef pazarlar için birlikte hareket edecek.
“Türk şirketlerine her zaman kapımız açık”
Güney Kore’de halk, Kore Savaşı’nda yapılan yardım nedeniyle Türkiye’ye ‘kardeş’ diyor. Bu durumu “Biz kardeş ülkeleriz. Bu kardeşliği yatırımlara da taşıyoruz” diyerek yorumlayan Güney Kore İstanbul Başkonsolosu Young Cheol Cha, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Avrasya Tüneli’nin yapımını Koreli firmaların üstlendiğini hatırlatarak, “Türk şirketlerini dünyanın en kolay iş yapılan beşinci ülkesi olan Kore’ye bekliyoruz. Kore ile ilgilenen tüm Türk şirketlerine her zaman kapımız açık” mesajını verdi.
Türkiye’nin müttefikler tarafında Kore Savaşı’na girmesiyle, iki ülkenin siyaset, ekonomi ve kültür alanlarında birbirine yaklaştığını ve o günden beri bu iyi ilişkileri sürdürdüğünü söyleyen Young Cheol Cha, iki ülke arasındaki özel ilişkinin Kore’de faaliyet gösteren Türk şirketlerine avantaj sağladığını vurguladı. “Kore’de yatırım yapmak çok kolay” diyerek bir ticari işletmenin kurulmasının 3 gün sürdüğünü vurgulayan Young Cheol Cha, “Kore’ye ticaret veya yatırım yapan Türk şirketleri, STA’dan büyük fayda sağlayabilir. Öte yandan Türk şirketleri Kore’nin dünya çapındaki STA kanalını da kullanabiliyor. Kore, dünyanın en büyük üç pazarı olan ABD, AB ve Çin ile STA’ya sahip olan tek Asya ekonomisi. 2014 yılında Çin, Kanada, Yeni Zelanda ve Vietnam ile anlaşma yaptık ve global STA ağımızı küresel GSYH’nin yüzde 73’ünden fazlasını oluşturduğu 52 ülkeye yaydık” dedi.
“Neden birlikte daha fazla büyümeyelim?”
DEİK Başkanı Nail Olpak ise, Türkiye ile Güney Kore arasındaki dostluğun değerli olduğunu ancak karşılıklı ticaret hacminin olması gereken seviyede bulunmadığını dile getirdi.“Güney Kore’nin, önümüzdeki 10 yılda ortalama yüzde 2,5 büyümeye devam etmesi bekleniyor. Türkiye ise, ekonomik büyüme tahminleri, yukarı yönde olarak neredeyse her gün revize edilen bölgesindeki tek ülke. O halde neden birlikte daha fazla büyümeyelim?” diyen Olpak, şunları söyledi: “Ülkelerimiz arasında 2013 yılında yürürlüğe giren Serbest Ticaret Anlaşması’nın, daha işlevsel ve aktif hale getirilmesi gerekmekte. İkili ticaretimizin, ülkemiz lehine dengelenmesi için gıda, inşaat, tekstil, hazır giyim ve yenilenebilir enerji gibi rekabetin yüksek olduğu sektörlerde daha yoğun çalışmalı ve ürün bazında çeşitliliğin artması için gayret sarf etmeliyiz. Ayrıca bugün, Güney Kore sermaye yoğun, yüksek mühendislik ve teknoloji gerektiren ürünlerin fabrikası haline geldi. En büyük elektronik firmaları, kendilerine yüksek teknoloji üssü olarak Güney Kore’yi seçiyor. Biz Türkler için de sanayideki dönüşüm ve katma değerli üretimin artırılması hedefi doğrultusunda, Güney Kore’nin çıktığı yolda birlikte kat edeceğimiz çok şey olduğunu düşünmekteyim. Güney Kore ile yürütülecek her ortaklık, Türk girişimcisi için Asya’nın kapılarını açacaktır.”
Güney Kore ticaretinde dikkat edilmesi gereken bilgiler
- Uzakdoğu insanının ortak özelliği uzun süreli iş ilişkisi kurma isteğidir. Karşılıklı güven ve iş devamlılığı sağlanırsa uzun dönemde iki taraf için de faydalı yeni ticari ortaklıklar kurulabilir.
- Herhangi bir malın Güney Kore pazarına girebilmesi için, alıcının Güney Kore’de kayıtlı resmi bir firma olması gerekir.
- Japonya ile tarihteki problemli ilişkilerinden dolayı, Güney Koreli iş insanlarıyla Japonya’dan bahsederken çok hassas davranılmalıdır. Özellikle Güney Kore ve Japonya karşılaştırılmasında Japonya’nın Güney Kore’den daha iyi olduğu yolunda bir görüş bildirilmesi, iş ilişkilerinde soğukluğa sebep olabilir.
- Güney Kore ile iş yapmak isteyen bir kişi, iş hayatıyla sosyal hayatın iç içe olduğunu anlamak zorundadır. İş ilişkilerinde kişisel samimiyet ve sosyal mekânlarda da bir arada bulunmak Güney Koreliler için önemlidir.
- İş görüşmelerinde, şirketlerden aynı kademeden insanların buluşturulmasına dikkat edilmelidir. İki dilde yazılmış kartların iki elle verilmesi, alınması ilgi ve alakanın işaretidir. Kart değişiminin iki el kullanılarak yapılması daha iyidir. Sağ elle de alışveriş yapılabilir fakat sol elle takdim etmek ya da kabul etmek karşı tarafla fazla ilgilenmediğiniz anlamına gelebilir.
- İsimler genelde üç ayrı kısımdan oluşur. İlk başta gelen soyadıdır ve sonraki ikisi de kişiye ailesi tarafından verilmiş olan isimlerdir. Bir aile içerisinde, ikinci isimler de genelde aynı olur. En sondaki isim, genelde farklı olandır. Görüşmelerde, aynı grupta birden fazla olmadığı takdirde soy isimle, yani en baştaki isimle hitap edilmelidir. Aksi takdirde, soy isimle birlikte isimlerden biri de söylenmelidir.
- Dağıtım kanallarıyla anlaşma yapılırken de dikkatli olunması gerekiyor. Yapılan anlaşmalarda, olası ihtilaflı noktaların Güney Kore Ticaret Hukuku’na göre çözümleneceği akılda tutulmalıdır. Böyle durumlarda problem yaşamamak için yerli bir hukuk danışmanına ihtiyaç duyulabilir.
‘Kan kardeşliği’ siyasi ve ekonomik ilişkilere de yansıyor
Tarihi asırlar öncesine dayanan bir ilişkiye sahip Türk ve Kore halklarının dostluğu, Kore Savaşı ile perçinlendi ve cephede kader birliği yapan iki millet arasında, coğrafi mesafeyi ortadan kaldıran kalıcı insani bağların kurulmasına neden oldu. Kore ve Türkiye, birbirlerinden kilometrelerce uzakta olsalar bile günümüz uluslararası ilişkilerinde çok fazla karşılaşmayan istisnai bir ilişki olarak dostluklarını sürdürüyor. Bu dostluğun temeli, 1950-1953 döneminde Türkiye’nin bir tugay gönderdiği Kore Savaşı’na dayanıyor. Mehmetçik, Kore’de sadece Koreliler’in özgürlüğü için savaşmakla kalmadı, muhtaçlara yardım elini uzattı, aç kalanları doyurdu, okul inşa etti, yetimleri bağrına bastı. Türkiye ile Güney Kore arasında “kan kardeşliği” olarak adlandırılan bu ilişki, bugün ekonomik ve siyasi alanda da sorunsuz olarak devam ediyor.
Sektör son 2 yıldır ihracat yapıyor
Türkiye ağaç işleme makineleri sektörünün Güney Kore ile ticaretine baktığımızda ilişkilerin henüz çok yeni ve başlangıç seviyesinde olduğunu görüyoruz. Öyle ki Güney Kore’nin Türkiye’den 2015 yılında ağaç işleme makinesi ithalatı hiç bulunmazken, son iki yılda az da olsa ithalatın yapıldığı görülüyor. 2015 yılında sektörün hiçbir alt dalında Güney Kore’ye ihracat yapmayan Türkiye ağaç işleme makineleri sektörü, 2016 yılında sadece 118 bin dolar değerinde testere makineleri ihraç etti. 2017 yılında ise Çeşitli Makina İşlemlerini Bu İşlemler Arasında Alet Değiştirmeden Yapan Makinalar kategorisinde 331 bin dolar, işleme merkezleri kategorisinde 96 bin dolar, testere makinelerinde 114 bin dolar, diğer makinelerde ise 56 bin dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Sektörün Güney Kore’ye ihracatı 2016 yılında sadece 118 bin dolar iken 2017 yılında yaptığı ihracatın toplamı 597 bin dolar oldu.
Halbuki Güney Kore’nin toplam ağaç işleme makineleri ithalatı oldukça yüksek. Güney Kore 2015 yılında 58 milyon 466 bin dolar, 2016 yılında 62 milyon 777 bin dolar, 2017 yılında ise 67 milyon 178 bin dolar değerinde ağaç işleme makinesini dünyanın çeşitli ülkelerinden ithal etti. Bu rakamlara bakıldığında yıllar itibarıyla artan bir seviyede yapılan ithalat içinde Türkiye’nin aldığı payın ise yok denecek kadar az olması dikkat çekiyor. Bu da iki ülke arasındaki sektörel ilişkinin geliştirilmesi gerektiğini ve bunun başarılması halinde potansiyeli yüksek olan sektörel ticaretin artabileceğini ortaya koyuyor.