İtalya’nın orta kesimindeki dağlık bölgede 2009 Depremi’nde yıkılan L’Aquila kenti için, yıldız mimar Renzo Piano çarçabuk bir oditoryum yapmıştı: Ahşaptan. Prefabrik ahşap plakalar kullanarak 2,500 metrekareye oturan 238 koltuklu bir salon. Bütün ahşap aksam birbirine 800 bin çivi, 100 bin vida ile tutturuldu. Her biri 25 santim kalınlıkta plakalar farklı renklere boyandı. Ortaya, depremin acısına karşı iyimserlik yaratan sevimli rengarenk bir bina çıktı. Auditorium del Parco bugün, tiyatro/müzik/ konferans için kullanılıyor.
Paris’teki Pompidou Kültür Merkezi’nden, Pasifik’te Yeni Kaledonya’ya kadar çok çeşitli adreslerdeki yenilikçi eserleriyle ünlü bu sanatçı mimar, İstanbul Modern’in de yeni binasını yapacak. Bakalım, ne kadar ahşap kullanacak?
Mukavva katedral
Selülöz kaynaklı, ağırlık kaldırmaya uygun özel mukavva kullanarak “bina” yapan Japon mimar Shiregu Ban, 1995 Kobe Depremi’nden sonra, yıkılan Nagata-Ku Kilisesi yerine bu malzemeden bir kilise inşa etmişti. Her biri 5 metre uzunlukta 33 cm çapında borularla.
2011’de Yeni Zelanda’da Christchurch’ü 6.3’le sarsan depremin hasarını gidermek için bu yenilikçiliğini oraya taşıdı. Yıkılan, 25 metre yükseklikteki katedralin yerine çapı 60 cm, 96 mukavva borudan bir yeni bina yaptı. Boruların arasını 5 cm aralık bıraktı ki içeriye gün ışığı girsin. Bu ve benzeri çevreci projeleri, ona mimarlığın büyük ödülü Pritzker’i kazandırdı 2014’te.
Mimar, hünerini 1999 Marmara Depremi’nden sonra Türkiye’de de göstermek istemişti.
Tasarladığı deprem barınaklarını 10.6 cm çapında, 4 mm kalınlığında mukavva tüplerden yapacaktı. Evin tabanı 3×6 metreye oturacaktı. Ama “sponsor bulunamadığı” için barınaklar yapılamadı.
Kereste, Ahşap 2.0 oldu
Sivil mimarisi ahşap olan Osmanlı’da sayısız yangın olmuş. İstanbul’da ise, askeri itfaiyenin kurulduğu 1874’ten 1921’e kadar (verilere güvenilirse?) yanan bina sayısı 30-35 bin. Avrupa’nın da dikkatini çeken 1870 Beyoğlu yangınında 13 saat içinde 3 bin, 1912 Aksaray yangınında 5,500 bina!.. Suçlu: Ahşap. Ama, ağaçtan kesildiği gibi kullanılan doğal kereste nedeniyle. O dönemde ahşabı “işleme” teknolojisi henüz yoktu. Avrupa şehirleri de ahşap binalarıyla yanmış, ama onlar taşa, betona bizden hızlı geçmişlerdi. Bugün ise, ileri teknoloji sayesinde elimizde yepyeni ahşap kompozit malzemeler var.
Ahşap, sınai bir ürün olarak yeniden tanımlanıyor. Örneğin, çoklu katmanlarına tutkallı çapraz laminasyon uygulanıyor (CLT). Lamine ahşap kaplama (LVL), çoklu katmanlı veya paralel yonga ahşap (LSL/PSL), tutkallı lamine ahşap (glulam) gibi “Ahşap 2.0” ürünleri var artık.
Ahşap, kat çıkıyor
Bu yeni malzemeyle bir kaç kattan daha yüksek ahşap binalar artık mümkün. Hatta, Japon Sumimoto şirketi işi abarttı: 2041 yılına yetiştirilmek üzere 350 metre yükseklikte, 70 katlı bir ahşap (yüzde 90’ı) gökdelen yaptırma projesini açıkladı.
Dünyada ise şimdilik en yüksek “tam” ahşap bina Viyana’da yapılıyor. “HoHo Tower” 24 katla 84 metreye çıkacak. Norveç kırsalında “Mjøstårnet” binası 81 metre olacak. Yine Norveç’te Bergen’de 50 metrelik, 14 katlı lüks apartman “Treet” (Ağaç) yapıldı. Norveç’in kuzey ucunda Kirkenes’te Barentshus 20 katlı ofis binası olacak… Bitenlere de örnekler: Londra/Hackney’de 9 katlı Stadthaus. Kanada/Kuzey British Columbia Üniversitesi’nde 30 metrelik Ahşap İnovasyonu Merkezi. Kanada/ Vancouver’da 53 metre yüksek, 18 katlı Brock Commons. Avustralya/Melbourne’da Forte Apartmanı: 32 metre, 23 daire.
Ve bizim ahşaplar…
23 metre yükseklikte bir kültür mirasımız var: Büyükada Rum Yetimhanesi. 35 x 100 metre. Geçen ay, Avrupa kültür mirasını koruma amaçlı Europa Nostra ile Avrupa Yatırım Bankası tarafından “Avrupa’nın Tehlike Altındaki 12 Kültürel Mirası” arasında gösterildi. Bugüne kadar yanmaması, yıkılmaması mucize.
Bir diğer proje ise, Eskişehir/Odunpazarı Modern Sanat Müzesi. Japon mimar Kengo Kuma’nın 3 bin 300 metrekarelik ahşap tasarımı. Temeli geçen ay atıldı.