ORSİAD: Gürkan Bey, kapı makinelerinde ne durumdayız? 2018 yılını nasıl değerlendirirsiniz?
GÜRKAN NECİPOĞLU: Kapı makineleri diyoruz ama rakamsal olarak kapı makinelerini tek başına ele almamız bizim istatistik sistemimiz dolayısıyla pek te mümkün değil. Neden derseniz, bunun iki sebebi var.
Birincisi imal edilen kapı türleri (masif, panel, pvc vb.) çok değişken olabileceğinden ve her bir kapı türünün imali için kullanılan makine tipleri de çok değişken olabileceğinden aslında kapı makineleri diye bir makine grubunu özelde ayırabilmemiz mümkün değil.
Elbette bu makinalar içinde kapıya özel makine yok mu? Var, örnek vereceksek, hidrolik presleri ele alabiliriz. Burada ikinci sıkıntı ortaya çıkıyor. İstatistiksel değerleri gümrük tarifi istatistik pozisyonu (GTİP) olarak bilinen, bütün Avrupa’da standart numaralarından oluşan bir sistemden alıyoruz. Burada bir sektör ana başlığı ve altında alt başlıklar vardır. Ağaç işleme makineleri için GTİP kodu ‘8465’tir. Maalesef bu kodun altında hidrolik preslerin ayrı bir alt başlığı yoktur. Dolayısıyla kapı imal sanayi için en özel makineyi hidrolik pres olarak düşünsek de hidrolik presin değil kapı imali sanayi, genel ağaç işleme makinelerinin altındaki değerine dahi ulaşamıyoruz.
Bu nedenle birazdan vereceğim rakamları kapı imalatı özelinde değil Türkiye ağaç işleme makineleri geneli üzerinden dikkate alırsanız daha doğru bir bilgilendirme olacaktır.
Rakamları size 2 fazda vermek istiyorum;
2000-2009
İlk on senelik fazda, 2009 senesi sonuna kadar ağaç işleme makineleri imalatçıları olarak bizler toplam 370 milyon dolarlık makine ihracatı gerçekleştirmişiz. Buna karşılık 900 milyon dolarlık makine ithalatı gerçekleşmiş. İhracatın ithalatı karşılama oranı %41 olmuş. Yani ithal edilen her 100 makineye karşılık yerli olarak imal ettiğimiz ancak 40 makine ihraç etmişiz.
2010-2018
İkinci fazda ise toplam ihracatımız 730 milyon dolara çıkmış. İhracatımızı kabaca %100 artırmışız. İthalat ise 990 milyon dolara çıkmış ve sadece %10 artmış. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise %74’e yükselmiş. Yani sektör 100 ithalatın karşılığında 40 ihracat yaparken, 74 ihracat yapar hale gelmiş. İhracatın ithalatı karşılama oranını %80 oranında artırmışız. Yani arı gibi çalışmışız.
İhracatın ithalatı karşılama oranını son 4 senenin özeline indirirsek rakamlar daha çarpıcı.
2014 yılında %55, 2015 yılında %67, 2016 yılında %95, 2017 yılında %124, 2018 yılında ise % 167. Yani 2018 yılında, ağaç işleme makinecileri olarak 100 ithalata karşılık bizzat imal ettiğimiz 167 makineyi ihraç eder hale gelmişiz.
Bu bence bir başarıdır.
Bu başarı tek başına sağladığımız bir başarı elbette değildir. Çünkü hiçbir şey yoktan var olmaz, var olan şey de yok olmaz. Bizim de itici güçlerimiz var. O da siz değerli sektör paydaşlarımızın yerli makineye duyduğu güven ve yerli imalatçılar olarak bizlere yarattığınız taleptir. Bu doğrultuda biz de ARGE yatırımlarımızla, Avrupa ve dünyadaki teknolojik gelişmeleri üretimlerimize uygulamakta başarılı olmaya ve sizlerin taleplerine cevap vermeye çalışıyoruz. İnşallah hep beraber daha güzel yerlere geleceğiz.
ORSİAD: Gürkan Bey devletten neler bekliyoruz, neler yapmamız gerekiyor?
GÜRKAN NECİPOĞLU: Devlete gelmeden önce genel konu başlıklarına da değinerek konuşmama başlamak isterim. Şahsım adına söylemek isterim ki öncelikle yaşanan sürecin durgunluk değil, net bir kriz olduğunu kabul etmeliyiz. Bir insanın önce hasta olduğunu kabul etmesi gerekir ki tedaviye başlasın. Sonra motive olması gerekir ki tedaviye devam etsin ve neticelendirsin. Ama bütün bu süreçte önce doktorun dürüst olması gerekir ki hastaya sen hastasın desin. Yaşanan süreçte, şüphelerimize rağmen bize hasta olmadığımız söylendiği için teşhisi geç koyduk ve bu nedenle de sonuçlarını bu kadar ağır yaşıyoruz. Şimdi biraz genelden bahsedelim, sonra bu konuya geri döneceğiz. Kriz ya da durgunluk, olsun ya da olmasın; her durumda bir ekonominin ayakta durması ihracatı artırmadan mümkün değildir. Bunun için bizlerin 81 il bir olup 82nci vilayete açılmamız gerekir ki bu da Türkiye sınırları dışındaki tüm satıhtır. Yani ekonomik manada ihracattır. İhracat için en temel gereksinim rakip ürünlerin en az muadillerine sahip olma imkanımızdır. Ürünlerimizi rakiplerimizden daha iyi yere getirirsek te rekabette onlara karşı üstün oluruz. Bunun temeli de her şeyden önce eğitimdir. Beyin somut manada her insanda var. Ancak bu beyinleri eğittiğimiz sürece ortaya çıkartacakları bizlere katkı sağlayacaktır. Demek ki bizim Türkiye olarak her şeyden önce eğitilmiş beyinlere yatırım yapmamız gerekiyor ki bu beyinlerin yaratacakları ile üretim olsun ve rekabet ortamına girebilelim. Dernekçi kimliğim ile söylüyorum; Y.K üyeliğini yaptığım AİMSAD olarak Türkiye’nin sayılı endüstri meslek liselerinden biriyle protokol imzalamak üzereyiz. Bu meslek lisesinin atölyesini kenara çekip tamamen son teknoloji ve yerli ürünlerle aktif bir atölye haline getireceğiz. Sonra bu atölyedeki hocaları eğiteceğiz ki öğrencilerini de iyi yetiştirsinler. Sadece mezun öğrencilerle kalmayıp, üretici firmalara da gideceğiz. Herhangi bir makine operatörü yetkin değilse bize gönder yetiştirelim diyeceğiz. Yani sektörde fiilen çalışıp aslında yetişmemiş personelin de yetiştirilmesine katkı sağlayacağız. Bu bizim projemiz.
Özetle; eğitime yatırım yaptık, bunun sonucunda gelişmiş beyinlerimiz oldu, bu beyinlerin argesiyle ürettik, iyi malımız oldu, yurt dışına açıldık. Peki para kazanabiliyor muyuz?
Bu noktada devletimiz bize karlı ihracat imkânı sunmalı. Karın azaldığı yerde artan ihracat realitede ne kadar iyidir..? Bence yanlış bir kur politikası uygulanıyor. Serbest piyasa ekonomilerinde kur politikası şudur: Eğer kur kontrol dışı yükseliyorsa ivmeyi azaltana kadar eldeki çeşitli argümanlarla önce bu ivme azaltılmaya çalışılır. Kur maksimum noktaya geldiğinde de kur devalüe edilir ve orada sabitlenir. Yine bir acı olur ama belli bir süre içerisinde ekonomi optimum noktada terazi dengesini bulur ve iş akışı devam eder.
İmalatçı belirsiz bir ortamda, yüksek kur karşılığı hammadde almaya mecbur kalırsa ve aldığı hammaddeyi son ürüne çevirip katma değer yaratmak suretiyle ihraç edeceğini düşünürken ihraç ettiği o ürünün ödemesini bugün düşük kurdan tahsil ederse; hani, kar nerede..? Bu durumda kar olmaz aksine zarar çıkar. Bu sorunu çözmediğimiz sürece ekonomi de olmaz. Çünkü serbest piyasa ekonomisi karlılık üzerine kurulmuştur.
ORSİAD: Şunu da hatırlatmak isterim Ağustos 2018’de döviz en yüksek seviyesine çıkınca devlet düşürmeye çalışıyoruz, düşecek diye mesajlar verdi, ne düşünüyorsunuz?
GÜRKAN NECİPOĞLU: İndirecek bir güç varsa, indirmeye yönelik sürdürülebilir şeyleri de göstererek toplumu ikna etmek gerekir. İş bu ikna mekanizması doğru işlemezse ekonomi söze bakmaz çünkü neticede olan cepte kalacak kara olur. Demek ki Türkiye’deki sanayicinin büyük çoğunluğu bu güveni alamamış ki ihracatı kaçırmayayım diye yüksek kurdan hammadde alımına devam etmiş.