Ben ERDAL UNUSTASI. İTÜ Elektrik Mühendisliği 1971 mezunuyum,1978 yılında kurmuş olduğum Serfleks Fabrikasının yönetim kurulu başkanıyım. Çoğumuzun bildiği Mineflo, Serfloor, Aquafloor ve Green Lvt markalarının yaratıcısıyım.
Canım vatanım, TÜRKİYE’M, birkaç sebepten dolayı senelerdir acı çekmekte ve hak ettiği saygın konuma gelememektedir. Bir türlü köklü çözüme kavuşturulamayan bu yapısal sorunlarımızın, bazıları aşağıda sıralanmaktadır. Bu hususların bir an önce hayata geçirmemiz gerektiğini, aksi takdirde sorunlarımızın yavaş yavaş bizi daha çok zorlayacak tedavisi mümkün olmayan hastalıklara dönüşeceği açıktır
Şöyle ki;
- Tarımda reform
- Turizmde reform
- İhracat kabiliyeti olan sanayide reform
- Yerli malı kullanımında reform
- Madenlerin çıkarılmasında reform
- Enerjide reform
- E-ticarette reform
- İthalatta reform
- İsraf ve masrafların azaltılmasında reform
- Devlet teşvik sitemlerinde reform
Yukarıda kısıtlı bilgim dahilinde ,reform olarak bahsettiğim hususlardan, kırk senelik bir sanayici olarak ancak “ihracat kabiliyeti olan sanayide reform”la ilgili olan madde için bilgilerimi paylaşabilirim. Diğer başlıkların da o konuyu bilenler tarafından ele alınması/incelenmesi ve çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, TÜRKİYE’deki krizlerin ve fakirleşmenin en önemli sebeplerinden bir tanesi ihtiyacımız olan dövizden fazlasını üretememizdir. Bu sorun çözüldüğünde enflasyon da sorun olmaktan çıkar, işsizlik de. Hatta kişibaşı ‘na düşen gelir yaklaşık 20.000 $’ın üstüne çıkar. Tasarruf artar. Reyting kuruluşlarının verdiği kredi notu da sorun olmaktan çıkar. Yabancı fonların TÜRKİYE’ye gelip gelmemesi de sorun olmaktan çıkar, Döviz sıçramalarından ve bunun doğal sonucu oluşacak talep azlığından dolayı şirketlerin iflas etmesi de önlenir. AB’ye girmişiz girmemişiz, önemli değil, çünkü döviz fazlalığımızdan dolayı ticari reytingimiz çok yüksek olduğundan Avrupa bizi sürekli davet edecektir. Böylece serbest dolaşım sorunumuz da kalmaz.
Yani özetle geçmişte ve şu an Türkiye, geliri az, zorunlu giderleri fazla olan bir dengesizliğe maruz kalmış riskli bir firma görüntüsündedir. Bankalar, fonlar ve yerli/yabancı yatırımcılar riskli bir firmaya nasıl bakıyorlarsa Türkiye’ye de aynı gözle bakıyorlardır ve bakacaklardır.
Bir mühendis, problemi ortaya koyduktan sonra çözümünü de mutlaka bulmalıdır. Yani bizim işimiz yalnız sorunu bulmak değil, aynı zamanda da çözüm üretmektir.
İşte bilgim dahilinde kısaca yukarıda konu edilen hususlara ilişkin basit çözüm önerilerim;
- Türkiye’de 1.000,000 dolar’ın üstünde ihracat yapan firmalar tespit edilmeli,
- Her dört firmaya bir kayyum atanmalı, kayyumlar muhasebe kökenli olmalı ve bilanço okumasını bilenler arasından seçilmelidir. Gerekirse sınavla ya da benzeri bir yeterlikle belirlenmelidir.
- Kayyumlar görevli oldukları firmaların bulunduğu şehirlerdeki vergi dairelerinde çalışmalı, ücretleri devlet tarafından ödenmeli, bu maaşların kaynağı da ihracat için teşviklendirilecek firmalardan sağlanmalıdır. Bu ücret tatmin edici seviyede olmalıdır.
- Kayyumlar şirketleri ile görüşerek ihracatlarını yüzde yüz arttırabilmeleri için gereken bürokratik, finansal şartları tespit edip, şartların oluşması ve fonların sağlanması için gerekli çalışmaları yapmalıdır. Şirketlere sağlanan finansman kaynaklarının başka amaçlar için kullanılması halinde şirket sahibi paraya dönüştürülemez hapis cezası ile yükümlülük altına alınmalıdır. Kayyum ile şirketin anlaşması halinde, yani kayyumun görevini ihmali sözkonusu olduğunda benzer ceza kayyuma da verilmelidir,
- Kayyum ve görevli olduğu şirketin her üç ayda bir sayıştay tarafından denetlenmesi sağlanmalıdır.
- Şirketlerin yapmış olduğu ihracattan %2 devlete ödeme yapması sağlanmalı, bu tutar bir fonda toplanıp sonraki dönemlerde ihracatın desteklenmesinde kullanılmalıdır.
Elimizde 165 milyar dolarlık ihracatımıza karşılık , 220 milyar dolarlık senelik döviz borcumuz vardır. Yani açığımız 55 milyar dolar dır.
Şimdi senelik elimizde mevcut 165 milyar dolarlık ihracatımızı % 100 arttırdığımızda toplam 330 milyar dolarımız olacak. Fonda da toplanan 6 milyar dolar dövizimiz var.
Yani özetle artan ihracatı gerçekleştirebilmek için ithalatımız 60 milyar dolar artacaktır. Döviz ihtiyacımız 280 milyar dolar olacaktır. Döviz girişimiz 330 milyar dolar olduğundan 50 milyar dolar fazlamız olacaktır. Bu miktar, ithalatın azaltılıp yerli malı kullanımı ve tasarruflarla 60 milyar $’a çıkarılabilir. Örneğin hastanelerde ithal pvc yer döşemesi yerine yerli üretim pvc kullanılması gibi.
Dövizimiz az olduğunda nasıl TL değer kaybediyor ise, dövizimiz fazla olduğunda da değer kazanacaktır. İşte burada merkez bankası devreye girmeli ve şu soruların cevabını almalıdır.
- İhracatçılara sorarak ihracatçıların istediği döviz fiyatını baz olarak kabul etmeli,
- Hükümete sorarak enflasyon da ne istediğini sormalı
Bu tespitleri yapmalı ve dövizin değerini de bu tespitlere göre belirlemelidir.
Eğer enflasyon hedefi %10 olarak tespit edilmişse, sene sonu döviz fiyatını da baz fiyatın üstüne örneğin %10 ilave ederek saptamalıdır.
örneğin baz fiyat 4,5 TL/USD ise sene sonunda ortalama 5 TL /USD olacaktır. Yani 4,5 TL’nin altına düştüğünde satın alacak, 4,5 TL’nin üstüne çıktığında ise satacaktır. Böylece merkez bankası faiz arttırımın da geç kaldı eleştirileri ile , fonların bu faiz oranlarını beğenmeyip Türkiye ye gelmeleri konusu önemini yitirecektir.
Özetle, canım Türkiye’min en zayıf noktası döviz eksikliğidir.
Sağlıcakla kalınız,,,